Fashion. Moda toplum hayatına, değişiklik ihtiyacı veya süslenme arzusuyla giren, geçici yeniliktir. Moda, genel bir tâbirdir. Günlük hayâtın, çeşitli kısımlarında geçici bir süre hakim olan zevk anlayışına denir. İnsanların genellikle kullandığı hemen her şeyde zaman zaman moda akımları olmuştur. Fakat moda bütün dünyâda en çok ve en yaygın olarak giyim-kuşam konusunda görülür. Bilhassa kadınlara âit her türlü giyecek eşyâsı ve süslenme şekillerinin mevsimlere ve yıllara göre modası değiştirilmektedir.
Modanın tarihçesi milattan binlerce sene öncesine uzanmaktadır. Çinlilerin, ayaklarını küçültmeleri
için sıkıntılara girmesi, Bâbilli ve Asurlu erkeklerin genellikle kaba, saçaklı ve yün elbise giymeleri
asırlarına göre birer moda hareketleridir.
Kırım civarında yapılan arkeolojik kazılar sırasında M.Ö 3. ve 5. yüzyıllara âit renkli, çizgili ve değişik
desende kumaşların bulunması o zamanda da modanın olduğunu ortaya koymaktadır.
On dört ve on beşinci yüzyıllara kadar, biçilerek dikilmiş elbiselere çok az rastlanmaktaydı. Bu
tarihlerden sonra elbiselerde, işleme tarzında şahsî işâretler kendini göstermeye başladı. On beşinci
yüzyıldan sonra terzilik alanında yeni bir gelişme ortaya çıktı. Bununla berâber, kişilerin kendi
zevklerini ortaya döken moda örnekleri de görülür. On dokuz ve yirminci yüzyılda ise bu işlerle
uğraşmak özel ihtisas sâhaları hâline gelip, “moda evleri” adı altında çeşitli elbise-dikim yerleri ortaya
çıktı.
Moda, ayrıca sosyal ve ekonomik bir olaydır. Ekonomik değişiklikler, âile çevresi, toplumun düzeni, içinde yaşadığımız tabiat şartları, iklimler, mevsimler, mensubu olunan milletin kültür değerleri, dinler, töreler, çalışılan iş ve meslekler, yaş, cinsiyet, zevkler daha bunun gibi pekçok şeyin hepsi, moda akımlarına hem zemin hazırlar hem de müessir olur. Moda, bir anlamda kişilerin iç dünyasını dışarıya vurmasına yardımcı olan, psikolojik tatmin aracı olarak görülen bir fenomendir.
Moda akımları, genel olarak moda merkezlerinden idare edildiği gibi bazen de toplumsal veya ekonomik
faktörlerden etkilenerek kendiliğinden ortaya çıkar. Giyimde moda akımlarını yönlendiren merkezler de
çeşitlidir. Erkek giyiminde “Londra”, kadın giyiminde ise “Paris” moda merkezi olarak ün yapmışlardır.
Yapılan târihî araştırmalar ve kazılarda bulunan çeşitli eşyâlardan, elbiselerin basit ve mevsimlere göre
yapıldığı ortaya çıkmaktadır. Yine bunlardan anlaşıldığına göre kadın-erkek arasında giyim farkı yoktu.
Zamanla bu fark arttı. Eski Yunanistan’da erkeklerin bu işin üzerine çok düşmesi, bellerini inceltmek
için, küçük yaşta, erkek çocuklara mâden kemerler takılması, ellerine bilezik, boyunlarına kolye
takılması şeklinde göründü. Bunların aksine Mısırlılarda, bilhassa erkekler çok basit giyinirlerdi.
Ortaçağ, ilkçağın aksine insanın kendini güzel göstermek için giyimine çok dikkat ettiği ve işlemeli
elbiselere rağbetin çok olduğu bir zamandır. Avrupa’daki hükümdarlar, zenginler birbirinden süslü
işlemeli elbiselere çok rağbet gösteriyorlardı. Kraliçe ve asillerin özenerek diktirdikleri elbiseler 18.
yüzyılda hemen halk arasında yayılıp moda hâline geliyordu.
Erkekler pantolon giymeye, 18. yüzyılın sonunda başladılar. Yirminci yüzyıl başında kadınlar ince zarîf
görünmek için korse kullandılar. Sinema, arkasından televizyonun her eve girmesi, aktrist ve meşhurlar gibi giyinme merakını yaygınlaştırdı. Bu asırda erkeklerin giyimlerinde kadınlarınki gibi köklü bir değişme görülmez. Genellikle pantolon, ceket şeklinde olan elbiselerde sâdece biçim değişmektedir.
Türklerin Müslüman olmadan ve olduktan sonraki giyimleri farklılık arz eder. İslâmiyette kadınların
örtünmesi önemli bir konu olduğundan, Selçuklu ve Osmanlılarda buna çok dikkat edilmiştir. Şimdi
olduğu gibi o zamanlarda da büyük şehirlerle Anadolu’nun köyleri arasında giyim bakımından farklar
görülürdü. Bilhassa İstanbul’da hanımların giydikleri kıymetli kumaşlardan yapılmış şık elbiseler
müzeleri süslemektedir. Türk kadınlarının sokak kıyafetleri Avrupalılarınkine hiç benzemezdi. Türk
kadınları uzun etekli yeldirmeler, ferâceler giyerlerdi. Başlarını tamamen kaparlardı. Anadolu kadınının giyimi ise yörelere göre değişmiş, fakat asılda olan sâdelik günümüze kadar devam edegelmiştir.
Erkeklerin kıyafetine gelince; her sınıfın kendine has bir giyimi vardı. Bunlardaki müşterek özellik rahat
olmalarıydı. Pantolon yerine genellikle şalvar, yakasız mintan denilen gömlek giyerlerdi. Tanzimâttan
sonra Avrupa tesiri kadınlarda görüldüğü gibi erkeklerde de tamâmen hissedildi. Anadolu’nun köy ve küçük yerleri eski örf ve adetlerini devam ettiriyorlarsa da bilhassa büyük şehirlerde oturanlar Avrupaî şekilde giyinmektedirler. Bunun yanında sanat okullarınca hazırlanan, eski giyimlerden faydalanarak yapılan Türk modelleri modacılar tarafından örnek alınmaktadır.