Psikoloji, davranışların temelindeki iç ve dış uyarıların organizma üzerinde meydana getirdiği tepkileri ve davranışların niteliğini ele alan bilim dalıdır. Psikolojinin ana hedefi, davranışların ve beyinsel faaliyetlerin anlaşılmasında hareketlerin, düşüncelerin, hislerin tam olarak tarif edilmesi, biyolojik ve sosyal bir varlık olan insana ait değişkenlerin incelenmesidir. Bu sebepten, psikolojinin fizyoloji, antropoloji, sosyoloji ilimleriyle yakından ilişkisi vardır.
İlk psikoloji kitabı, Aristo’nun “Ruh Konusunda” adlı eseridir. Aristo ve diğer Yunanlı felsefeciler, ruhu bedenden üstün bir varlık olarak kabul etmişlerdir. Çoğu, ruhu akıl olarak nitelemiştir. Felsefecilerin ruhun varlığını kabul etmeleri, esasen dini kitaplardan aldıkları temele dayanmaktaydı.
On yedinci asırda Descartes, ruh ile bedeni birlikte mütalaa etmiştir. Hem ruhun bedeni, hem de bedenin ruhu etkileyeceğini savunmuştur. On dokuzuncu asırda Alman Psikoloğu Johannes Müller ve Gustav Theodor Fechner, tecrübe metodları ile insan sinir sisteminin uyarı ve reaksiyonlarını gündeme getirdiler. Psikolojide ileri atılmış en büyük adım olarak nitelenen, 1879 senesinde Wilhelm Wundt’un uygulamaya başladığı, içe bakış laboratuvar metodları ile veri tespiti de yine akıl seviyesinde kaldı. Wundt aynı zamanda psikolojik konuları, sosyoloji ve antropolojiyle genişletti. Halk psikolojisi (Völkerpsychologie) kitabında insanların lisan, sanat, adetler, kanunlar, yönünden zaman içerisinde değişimini dile getirdi. Yirminci yüzyılda, Amerikalı Psikolog John B. Watson, psikolojiye, davranışlar kavramını getirdi.
Modern Amerikan Psikolojisinde organizmanın, çevreyle münasebete girmesini incelemeyi, araştırmanın temeli olarak ele almaktadır. Rus psikologlarının çalışmaları da aynı yönde olmuştur. Yine bu yüzyılda Gestalt Psikolojisi olarak bilinen “Alman biçimci Psikolojisi” gelişmiştir. Bu psikolojide yalnızca his organları ile tek tek idrak değil, aynı zamanda birkaç idrakin birleşmesi dikkate alınarak davranışlara bir anlam verilebileceği savunulmuştur. Gestalt Psikolojisinin başta gelen şahsiyetleri Max Wertheimer, Wolfgang Kohler ve Kurt Koffke (Kafka)dir. Amerikan Davranış Psikolojisinde uyarıcıya kişinin gösterdiği pasif tepki incelenirken, Gestalt Psikolojisinde aktif tepki incelenir.
Yirminci yüzyılda meşhur olan psikoanalizin kurucusu Sigmund Freud’dur. Psikanalizde klinik inceleme esas alınır. Freud insan davranışlarının kökeninde seks, gazaplanma gibi temel biyolojik uyarılara yer verir. Bu uyarılar da içgüdü olarak tarif edilen, kendiliğinden meydana gelen hareketlerle yönlendirilir. Psikanalitik teoriye göre kişilik; “id” denilen, hayvanlarda da bulunan ve şartlar ne olursa olsun hemen tatmin olmayı isteyen içgüdüler kısmı; süperego denilen moral ve inanç kısmı ve bunların çatışmalarını azaltan ego kısımlarından oluşan bir sistemdir.
Kurt Lewin, Alman biçimci (Gestalt) ve Amerikan davranışçı psikolojileri, psikanalizle birlikte ele almıştır. Psikoloji konusunda yapılan çalışmalara dikkat edilirse yalnız Aristo ruhun varlığını kabul etmiş, diğer psikologlar insan vücudunu hayvan vücudu gibi kabul etmek yoluyla, sinir sistemleri, idrak, içgüdü hareketlerinden giderek davranışlara mana vermeye çalışmışlardır. Descartes, ruhun bedenle ilgisi olduğunu kabul etmekle gerçeğe biraz yaklaşır gibi olmuşsa da, skolastik düşünceleri akıl yürütmesini saptırmıştır.