Bir çok hastalığın tedavisinde ilacın damara yada deri altına enjekte edilmesinde kullanılan şırıngalar tıpta bir devrim niteliği taşımaktadır. Hastalarda, deri altına veya damardan uygulanan ilacın daha çabuk etki ettiği 19. yüzyılın ortalarında farkedildi. Bu amaçla 19. yüzyılın ortalarından itibaren, birçok doktor, ucunda sivri bir iğne olan cam şırıngalarla hastalarına bazı ilaçlar vermeye başladılar.
Bu aracı ilk kez kullanan hekim olarak Fransız cerrahı Charles Gabriel Pravaz kabul edilir. 1853 yılında Charles Gabriel Pravaz, kullandığı bu şırınga ile, hastaya deri altından verdiği ilacın, ağızdan alınan ilaçlara oranla çok daha çabuk kana karıştığım ve daha etkin olduğunu anlamıştı. Daha sonraları, cam ve metal şırıngalar yapıldı. Bunlar, kullanılmadan önce sterilize edilmek için kaynatılıyordu. İğnelerin de kaynatılması gerekiyordu. Ayrıca, zaman zaman uçlarının kütleşip kütleşmediğine bakmak zorunluydu.
1987 yılında bir başka Fransız doktor Jean-Louis Brunet, kan örneği alınırken enjektöre takılan bir başka aletin patentini aldı. Alet, şırınga hastadan çıkarılır çıkarılmaz şırınganın ağzını tıkıyordu. Böylece doktor ve hemşireler mikroplu kanla temas etmemiş oluyorlardı.
Bugün ise bir kez kullanıldıktan sonra atılabilen enjektör adı verilen plastik şırıngalar yaygınlaştı.