Tekelci Kapitalizmi kim buldu, kurucusu kim

Tekelci kapitalizm, Marksist iktisatta, kapitalizmin serbest rekabet dönemini izleyen aşamasıdır. 19. yüzyılın ilk üç çeyreğine damgasını vuran serbest rekabet kapitalizminin ardından, yaklaşık 1875’ten başlayarak gelişmiş sanayi ülkelerinde görüldüğü kabul edilir. Serbest rekabetçi piyasa ekonomisinin ürünü olduğu gibi kapitalizmin bazı özelliklerinin değişmesini de ifade eder.

Kapitalist rekabet ve birikimin niteliği kullanılan teknolojinin düzeyine ve yaşayabilirliği olan bir işletmenin asgari yatırım gereksinimine bağımlıdır. 18. yüzyılın Sanayi Devrimi başlangıç ve gelişme aşamalarında özellikle tekstil gibi hafif sanayi dalları için görece düşük kuruluş sermayesi gerektiriyor, kapitalist pazar yeni oluşurken, her açılan yatırım alanında çok sayıda küçük ve orta büyüklükte şirket var olabiliyordu. Bununla birlikte, Karl Marx’a göre uzun dönemde birikim sürecine yön veren, sermayenin merkezîleşme ve yoğunlaşma eğilimleriydi. Bir başka deyişle rekabet koşullarında bazı küçük firmalar ortadan kalkarken öbürleri bunları yutarak büyüyor ve büyük sermaye küçük sermayeden daha hızlı büyüme eğilimi gösteriyordu. Böylece başlı başına rekabet sonucunda, çok sayıda küçük firmanın yerini daha az sayıda büyük firma alıyordu.

Rudolf Hilferding, Rosa Luxemburg ve Lenin gibi kuramcılar Marx’in bu çözümlemesini daha ileri noktalara ulaştırdılar. Sanayi Devrimi’nin yeni dalgaları sürekli daha ileri teknolojileri devreye sokmuş, bunların her biri de çok daha büyük sermaye gereksinimine denk düşmüştü. Le-nin’e göre hem yeni sanayi sermayesi, hem de sanayi kuruluşlarını finanse ederek yükselen yeni banka sermayesi önceki dönemin sanayi ve banka sermayesinden farklıydı. Aynca ikisinin kaynaşmasıyla belirli bir mali sermaye (finans kapital) olgusu ortaya çıkmıştı. Bütün bunlar kapitalist sınıfın devletle ilişkisinde ve dolayısıyla uluslararası politika sahnesinde de önemli bir dönüşüm demekti. Büyük tröst ve karteller aralarındaki rekabeti ulusal pazarlardan dünya pazarına taşınyor, mal ihracının yanı sıra artan boyutlarda sermaye ihracına girişiyor, gelecekteki hammadde kaynaklannı ve pazar olanaklannı da denetimlerine geçirmeye çalışıyorlardı. Denizaşırı çıkarlannı başka yoldan tam güvenlik altına alamamaları durumunda ise hükümetlerini bu alanları sömürgeleştirmeye zorluyorlardı. Dolayısıyla Lenin tekelci kapitalizmi emperyalizm çözümlemesinin bir parçası olarak ele aldı (bak. emperyalizm, sömürgecilik). Aynca tekelci kapitalizmin artık çürüyen kapitalizm anlamına geldiğini, aşırı büyüme ve tekelci kontrolün üretici güçlerin gelişimini engellediğini ve doğan bunalımın ancak sosyalist çözümlerle aşılabileceğini belirtti.

Marksist iktisattaki tekelci kapitalizm kuramına karşılık neo-klasik iktisatta, tekel (monopol), oligopol, tekelci rekabet, eksik rekabet gibi serbest rekabet ideal tipinden uzaklaşan piyasa yapıları ayn ayrı çözümlenir. Başka bir deyişle bütünsel bir sosyoekonomik ve siyasal yaklaşım değil, piyasa yapıları ve bunların fiyat ile bölüşüm üzerindeki etkileri çerçevesinde daha sınırlı bir yaklaşım benimsenir. Bu çözümleme serbest rekabetin zorunlu olarak yerini başka yapılara bırakacağı gibi dinamik bir boyutu içermez; ama serbest rekabetten derece derece uzaklaşan yapıları, kaynak dağılımının etkinliği, teknolojik gelişmenin dinamizmi, gelir bölüşümü vb açılardan olumsuz sonuçlar doğuracağı konularında Marksist kurama yaklaşır.

Paylaşın Bilgi Çoğalsın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir