23 Aralık 1876’da Meşrutiyet top sesleriyle ilan olundu. Esas olarak on iki “fasıl” ve yüz dokuz maddeden oluşuyordu. Ama nereden bakılırsa bakılsın bir milli devrim hareketinin ürünü olmaktan henüz çok uzaktı. Yapılan, sonuç olarak, özellikle saltanat makamının hak ve yetkilerini gözönünde bulundurmak suretiyle, eksik bir Batı kopyacılığıydı. Bütün eksikliklerine rağmen yine de önemli yenilikleri ve atılımları kapsayan bu anayasa, padişahın haklarını, Osmanlı devleti tebasının genel haklarını, devlet ileri gelenlerinin statüsünü, meclislerin (Genel Meclis, Milletvekilleri Meclisi, Âyan Meclisi) yapısını, mahkemeler, yargı usulleri, divanı âli kuruluşlarını, hazine, maliye, vilayet örgütlenmesini ve çeşitli bazı konulan yeni bir görüşün ışığı altında ele alıyordu.
Kendi durumunu güçlendirmek isteyen ve planlarının gerçekleşmesini sağlayacak uygun bir ortamın hazırlanmasını dileyen Abdülhamid II,Midhat Paşa ile devamlı sürtüşme halindeydi. Önce Ziya Paşa Suriye Valiliği’ne gönderildi. Namık Kemal İstanbul’u terki reddetti. Midhat Paşa’nın düşmanı çoktu.
Padişah, Midhat Paşa’yı azletti ve sürgüne yolladı. Bu beklenenin dışında bir tepki yarattı. Meşrutiyet ve anayasa taraflıları büyük bir korku ve panik havası içine düştüler. Padişah, bundan da yararlanmakta gecikmedi ve Midhat Paşa ile ilişkisi olan kim varsa hepsinin kovuşturulmasını, tutuklanıp türlü cezalara çarptırılmalarını buyurdu. Bundan sonra kamuoyunun ve Batı’nın tepkilerini hesaba katan padişah temkinli davrandı. Meclis ve basın serbest bırakıldı.
1877’de Rusya ile yeniden savaş başladı. Milletvekilleri seslerini yükseltmeye başladılar.
Bu alışılmamış durum, Abdülhamid II’yi iyice rahatsız etti. O sırada Edirne düştü, Ruslar Ayastafonos’a kadar geldiler. 28 Haziran 1877″de padişah meclisi dağıttı ve bazı milletvekillerini sürdü.
Meclisin dağılmasının yanı sıra, Abdülhamid II yönetim biçimini değiştirmeyi ve anayasayı toptan kaldırmayı o günler için uygun bulmamıştır. Bu yüzden kamuoyunu yatıştırıcı bir düzene gitmiş ve ikinci bir milletvekilleri meclisinin toplanması için çalışmalara girişilmesini buyurmuştur.
Ocak 1878’de toplanan yeni meclis de açıkça padişah ve hükümeti eleştiriyor, askeri başarısızlığın sorumlularını kovuşturuyordu.
Bu arada bir başka muhalefet de Sadrazam Ahmed Hamdi Paşa’dan gelmiştir. Ahmed Hamdi Paşa’ya göre, AbdülHamid II’nin izlediği politika ve yönetim biçimi, ülke ve halk yararına olmaktan uzaktı.
Milletvekilleri ile Hamdi Paşa’nın ortak çabaları, padişahı gereğinden çok ürkütüp korkutmuştu. Bütün bunlar, Abdülhamid’i karşı tedbirler almaya zorlamıştır. Ahmed Vefik Paşa yeniden Başvekil olmuş, Rusya ile ağır bir barış imzalanmış, 14 Şubat 1878’de Meclis tatil edilmiş, pek çok kişi sürgüne gönderilmiştir.
Bundan sonrasında artık, ülkede anayasa yoktur; milletvekilleri meclisi yoktur ve kanun, hak, adalet, özgürlük tek kelimeyle insan ve insanlık adına söz konusu olabilecek her
şey yine tek bir şahsın kararlarına bağlıdır. Denilebilir ki hareket, örgütlenmiş bir siyasi partiyle birlikte ve onun bir ürünü olarak gelişseydi, böyle olmayacak ve meşrutiyet dayalı olduğu o parti tarafından korunacaktı. İkinci deneme böyle bir anlayıştan hareketle yapıldı ve yönetimi Batılı anlamda düzenlemek amacıyla 23 Temmuz 1908’de, İttihat ve Terakki Partisi’nin desteklediği İkinci Meşrutiyet ilân edildi. Bu ikinci girişim 21 Aralık 1918’e kadar sürecektir.