Tarih öncesi çağlarda insan, ateşin nasıl yakıldığını ve tümüyle bundan nasıl yararlanıldığını öğrendi. Ateş, hem teknoloji alanındaki çok önemli sonuçları, hem de soğuğa ve karanlığa karşı etkin bir silah olarak, (insanların psikolojisi ve alışkanlıkları üzerindeki çok büyük etkisi bakımından) belki de en önemli buluştur. Ayrıca ateş, insan kaslarının üzerinde ve ötesindeki büyük çaptaki enerji kullanımının ilk örneğini belirler. Enerji kullanımı ateşle gelişti; metal işçiliği, seramik ve diğer maddelerin işlenmesi gelişmeyi de beraberinde getirdi.
Tarih öncesi toplumlarda bile çok önemli teknik buluşlar ortaya çıktı ve geliştirildi. Sonradan birbiri ardına oluşan devlet kavramı, eski zamanlarda teknoloji alanında önemli ilerlemeler yapamadı. Buna karşılık yapı, gemicilik, ulaştırma ve su işleri alanlarında büyük başarılar elde edildi. Bu ilerlemeler sayıca çoktu, çünkü bu toplumların yapısı tutsaklığa dayanıyordu. Mısır piramitleri, Babil, Yunan ve Roma’nın büyük mimari yapıları tutsaklar tarafından yapıldı. Yönetici sınıfının görüşüne göte tutsaklar, özellikle elverişli ve ucuz enerji kaynağı oluşturuyorlardı. Bu sınıfın içinde tutsakların küçük görülmesi, genel olarak elişini küçümseyen bir tutumun ortaya çıkmasına neden oldu. Bu da yönetici sınıfın bulunduğu yerde, serbest esnafın sömürülmesine yol açtı.
Hayvan enerjisi sadece ulaşım amaçları için değil, aynı zamanda diğer birimlerde ve kısmen tarımda, buna benzer olarak denizcilik alanında da, akarsu ve rüzgar, enerji kaynakları olarak kullanılmaya başlandı, fakat burada da esirlerden yararlanıldı. İlk insanlar zamanında ortaya çıkan su çarkı bile, yerine kullanılacak tutsaklardan daha az ekonomik olduğu düşüncesiyle çok yaygınlaşmadı. Hem ekonominin hem de endüstrinin olağanüstü genişlemesiyle hayvan enerjisi ender görülmeye başlandı. Daha kuvvetli ve daha sürekli enerji kaynaklarının bulunması gerekiyordu. Sonuç olarak, su çarkını kullanarak, çok eskiden beri bilinen ve sadece değirmenlerde değil, atölyelerde de çeşitli biçimlerdeki mekanik işleri yapmak için kullanılan hidrolik enerjiden çok büyük ölçüde yararlanılmaya başlandı.
Endüstri ve madenlerdeki fazla yükleme işi için mekanik enerji istemi de buna bağlı olarak arttı. Bu arada Ortaçağ zanaatkarları yavaş yavaş modern teknisyenden daha aşağı olmayan bir düzeye geldiler. Böylece ısının güçlü etkilerini sürekli olarak izleme, ısıdan daha çok gereksinme duyulan mekanik enerjinin elde edilmesi düşüncesine götürdü. Bu da, ısı-güçlü makinenin ilerlemesini sağladı.
İlk sıra buharlı makinedeydi. Bu yayılan buluşun tasarıları M.Ö. I. yy. da İskenderiyeli Heron’un Leonardo da Vinci’nin, ve daha sonra 16. ve 17. yy. larda G. Cardano, G.B. della Porta’nın, S. de Caus’un ve E. Somerset’in çalışmalarında da vardı. 1698’de İngiliz Thomas Savery’ye kadar, ilk uygulamalı buharlı motor yapılmıştı. Bu, bir tankın içinde bulunan buharın sıkıştırılmasıyla elde edilen ve boşluk tarafından suyun emildiği buhar-güçlü bir pompaydı. Bir öncekine oranla daha gelişmiş buharlı motor, 1705’te Thomas Newcomen tarafından yapıldı. Bu da bir pompaydı, fakat buna, (O.Von Guerricke, C. Huygens ve D. Papin tarafından daha önce yapılan çalışmalarına ve denemelerinin temeline dayanan) hareket eden bir pistonla birlikte bir de silindir yerleştirilmişti. Bu türdeki motor, 1830’a kadar İngiltere ve Hollanda’da madenlerde pompalama, toprağı süzme ve sulama amacıyla yaygın olarak kullanıldı. Gerçekte buharın, endüstriyel amaçlar için çok büyük çapta enerji kaynağı olarak kullanılması bu motorla olmuştur.
Newcomen’in motorunu düzeltme sorunu, 1763’ten sonra bu motora kesin değişiklikler ve yenilikler dizisini getirmeyi başarmış, İskoç mühendis James Watt tarafından çözümlendi. Bu değişiklikler kondansatörün başlangıcını pistonu harekete geçirmek için buhar sıkıştırma makinesinin kullanımını ve erimez maddeden yapılan astarın kullanımını kapsıyordu. Her vuruşun bir dürtü olup, böylece düz hareketi sarmal harekete kolayca dönüştürme olanağını veren, karşılıklı harekete sahip bu yeni türdeki motor, artık mekanik işin herhangi bir örneğine uygulanabiliyordu.
Isı-güçlü makine ile ilgili olarak, buharlı motor 19. yy. da içten yanmalı motorla birleşti. Yaklaşık 1870’te dinamonun geliştirilmesinden sonra, elektrik uygulamasının kullanımını yaygınlaştırmak için hızla yeni tasarılar hazırlandı. İlk kamu elektrik dağıtım ünitesi, 12 Ocak 1882’de Londra’da, bir diğeri aynı yılın Eylül ayında New York’ta hizmete girdi.
Uzun süreden beri ve günümüzde de büyük çapta kullanılan kaynak, nükleer enerjidir. Chicago’da, E. Fermi ve arkadaşları 2 Aralık 1942’de büyük ve uygun yapıda uranyum ve grafit blokundan ©luşan ilk “atom kümesini” geliştirdi. Bu, çok geçmeden yayılan ve pratikte kullanılan elektro – nükleer ünitedir. Bu ilkel modelde, doğal uranyum ve grafit kullanılır. Bu “küme”, “fizyon işlemine” dayanan nükleer reaktördü. Nükleer fizyonun, uranyum, aktinyum, toryum gibi ağır atom elemanlarının daha basit elemanlara bölünmesinden oluştuğunu ve böylece enerji ürettiğini belirtmek gerekir. Reaktör tarafından geliştirilen enerji, ısı biçimini aldığı için, bu ısı uygun ünite sayesinde elektrik enerjisine dönüştürülebilir.
Nükleer enerjinin kullanımının yaygınlaşması, bu enerjinin bugün kullanımı olan diğer enerji biçimleriyle gerçekten rekabette olup olmadığı tartışması ile birlikte gelişti.
Bugün bu gezegendeki her çeşit canlı ve bütün insanlar için en önemli olan enerji kaynağı Güneş’tir. Güneş enerjisinden çok eski zamanlardan beri yararlanılmaktadır