Teknoloji, bilimin, pratik yaşam gereksinimlerinin karşılanmasına ya da insanın çevresini denetleme, biçimlendirme ve değiştirme çabalarına yönelik uygulamalarının genel adıdır. Yunanca tekhne (sanat, zanaat) ve logos (söz, sözcük) sözcüklerinden oluşturulan teknoloji terimi, Eski Yunan’da “sanatlar üzerine konuşma” anlamına geliyordu. Zaman içinde anlamı değişen sözcük, bilimsel araştırmalardan elde edilen somut ve yararlı sonuçları ve bunlara ilişkin araç, yöntem ve süreçlerin bütününü ifade eden bir anlam kazanmıştır.
Teknik, temel olarak alet yapımı ve alet kullanarak sonuç alma yöntemleri anlamına gelir. Alet yapma yeteneği, insan türünü öteki canlılardan ayıran temel niteliktir. Bu niteliği nedeniyle insan, en başından beri teknoloji üreten bir varlıktır ve teknolojinin tarihi insanlığın tüm evrimini içerir.
İlk uygarlıklarda teknoloji
Uygarlık tarihinin ilk dönemlerinde insanın alet yapmakta kullandığı başlıca malzeme olan taş, bu dönemlere adını vermiştir. Hayvancılık ve tarımın başladığı ve yerleşik yaşama geçilen Neolitik Çağda çeşitli taş türlerinin yanı sıra kil, tuğla ve ağaç kullanılmaya başladı. Ateş yakmanın bulunması, ok ve yay, tekerlek, mezar ve ev yapımında tuğla kullanılmaya başlaması, tahılın öğütülmesi (ilkel el değirmeni) ve kilin pişirilmesi (çanak çömlek yapımı) teknikleri bu dönemin başlıca teknolojik ilerlemeleridir.
MÖ 3000-500 arasında kentlerin ortaya çıkmasıyla teknoloji alanında yeni bir çığır açıldı. Kentleşmeyle birlikte bakırdan yararlanılmaya başladı, alaşım (özellikle tunç) yapımı bulundu, zanaatkârlar (özellikle metal işleyicileri ve camcılar) ve ilk bilim adamları (Sümer, Mısır ve Mezopotamyalı astronomlar) yetişti. Yelkenin icadı, düzenli sulama yöntemlerinin geliştirilmesi, şarap ve preste sıvı yağ elde edilmesi, büyük tuğla tapınakların inşası, dikilitaşlar bu dönemin en önemli teknolojik gelişmelerini oluşturur.
MÖ 500-İS 500 arası, Eski Yunan ve Roma uygarlıkları dönemidir. Felsefe, din, politika, hukuk, şiir, tiyatro, kuramsal düşünce ve soyut bilim (özellikle matematik) açısından çok önemli gelişmeleri simgeleyen bu dönem, teknoloji yönünden aynı parlaklıkta değildir. Bu dönemin en önemli teknolojik gelişmeleri arasında Anadolu’dan kaynaklandığı sanılan demir işleme ve çelik üretimi teknikleri sayılabilir. Gelmiş geçmiş en büyük birkaç bilim adamından biri olan Arkhimedes, doğduğu ve yetiştiği Syraku- sa’nın Roma istilasından korunabilmesi amacıyla bulup geliştirdiği olağanüstü silahların yanı sıra, vida, makara ve kaldıraç gibi çok önemli mekanik buluşlar gerçekleştirmiştir. İskenderiyeli mühendisler, örneğin Ktesibios ve Heron tulumba, hava ve su akımıyla çalışan aygıtlar, hava basınçlı makineler ve vida açma makineleri gibi önemli buluşlar gerçekleştirdiler. İskenderiye okulu yalın mekanizmalardan “makine” olarak nitelendirilebilecek karmaşık düzeneklere geçişin öncüsü olmuştur. Yunan mimarlığı bütün sanatsal görkemine karşın teknolojik açıdan büyük bir önem taşımaz. Romalılar Yunan mimarlık üslubunu kopya etmekle yetindilerse de, yapı teknolojisinde bazı önemli başarılar ortaya koydular. Su altında sertleşebilen dayanıklı bir çimento geliştirdiler, kemer, tonoz ve kubbenin mimari olanaklarından olabildiğince yararlanarak amfitiyatrolar, su kemerleri, tüneller, köprüler, surlar, deniz fenerleri yaptılar, çok geniş ve düzenli bir karayolları ağı kurdular.
Ortaçağ ve Yeniçağda Teknoloji
Batı Roma’nın IS 5. yüzyılda çöküşünü izleyen bin yıllık süre ortaçağ olarak bilinir. Ortaçağda teknolojinin tarihi, büyük ölçüde geçmiş uygarlıkların kazanımlarının yeniden bulunması, saklanması ve bir ölçüde değiştirilmesi olarak özetlenebilir. Bu dönemde İslam uygarlığı, Eski Yunan’daki bilimsel ve teknolojik birikimin mirasçısı olmuş, bu birikime önemli katkılarda bulunmuştur.
İspanya, Sicilya ve Kuzey Afrika üzerinden Batı Avrupa’ya geçen bu birikim, çok önemli bir öğe olarak Çin ve Hint uygarlıklarının ürünlerini de içeriyordu. Çin’de, M.Ö 10. yüzyılda batıda henüz bilinmeyen önemli teknikler ve ürünler geliştirilmiş durumdaydı. Bunların arasında ipek işçiliği, barut, demir dökümü, kâğıt, çunke(*) türünden yelkenli gemiler, uçurtma, yel değirmeni ve porselen sayılabilir. Ortaçağda batının teknolojik gelişimini simgeleyen başlıca yenilikler şöyle sıralanabilir: At nalı ve üzenginin geliştirilmesi ve atın gerek tarımda, gerekse savaşta önemli bir güç kaynağı olarak kullanılmaya başlaması; su çarkı(*) ve yel değirmeninin^) yaygınlaşması ve bu aygıtların tahılların öğütülmesinde, ezerek yağ çıkarmada, tahta kesmede, yün dövmede, yeni geliştirilen çıknğa enerji sağlamada kullanılması; kömür çıkarımı; barutun ve topun bulunması; ip ve fıçı, dökme demir ve sabun yapımı tekniklerinin geliştirilmesi; kale ve şatoların inşası; pusulanın kullanılmaya başlaması; 14. yüzyılda ilk mekanik saatin yapılması; 15. yüzyılda matbaanın icadı.
16. yüzyılın başından itibaren ulusal devletlerin ortaya çıkması, Reform ve özellikle Rönesans dönemlerinin yol açtığı bilimsel devrim, bu gelişmeye büyük hız kazandırdı. Batı teknolojisinin temellerinin 1500-1750 arasında atılmış olduğu söylenebilir. Rönesans’ın yol açtığı bilim devriminin öncü kişisi Galilei’dir. İngiltere’den R. Böyle, Almanya’dan Otto Von Guericke ve Fransa’dan D. Papin’in kuramsal öncülüğü, T. Newcomen’in 1712’de buhar makinesini)*) bulmasıyla sonuçlandı. Atmosfer basıncında çalışması nedeniyle verimi çok düşük olan Newcomen makinesi, daha çok maden ocaklarından su pompalamakta kullanılmakla birlikte önemli bir teknolojik gelişmeyi simgelemiştir. Avrupa ülkelerinin Hint Okyanusuna ve Yenidünya’ya açılmaları pek çok yeni ürünün ve bunlara ilişkin imalat tekniklerinin ortaya çıkmasına yol açtı. Bu ürünler arasında öncelikle çay, şeker, tütün, pamuk ve kakao anılabilir.
Sanayi Devrimi
Sanayi Devrimi deyimi, batıda sanayinin ve makine üretiminin egemen olduğu bir ekonomiye geçiş dönemini (1750-1900) ifade eder. Sanayi Devrimi’nin en belirgin niteliği enerji teknolojisindeki değişimdir. Dönemin başında belli başlı enerji kaynaklan kol gücü, hayvan, su ve rüzgâr enerjisiydi. 1769’da James Watt. Newcomen makinesine ayrı bir yoğunlaştıcı ekleyerek pistonun her ileri-geri hareketinde silindirin ısınıp soğumasını önlemeyi başardı; sonraki yıllarda da pompayı yalnızca aşağı-yukarı hareket ettirmek yerine bir şaftı döndüren yeni bir makine geliştirdi. Böylece verimi önemli ölçüde artan ve dönme hareketi sağlayabilen buhar makinesi, sanayinin temel mekanik enerji kaynağı durumuna geldi. Buhar makinesini buharlı gemi (1807) ve buharlı lokomotifin (1825) geliştirilmesi izledi.
Michael Faraday’ırı elektrik ile magnetizma arasındaki ilişkiyi ortaya koyması (1831), elektrik motorunun ve dinamonun geliştirilmesiyle sonuçlandı. İçten yanmalı motorların (havagazı ve gazyağı motoru, dizel motoru, benzin motoru), motosiklet ve otomobilin geliştirilmesi 1860-90 arasındaki 30 yıl içinde gerçekleşti. Demir-çelik ve pamuklu dokuma sanayileri 19. yüzyılda en büyük gelişmenin izlendiği sanayi dallarını oluşturdu. 1827’de fotoğrafın, 1837’de elektrikli telgrafın 1876’da telefonun icadı ve gelişimi yeni buluşların ve gelişmelerin öncüsü oldu.
Teknolojik gelişmenin giderek hızlandığı ve günümüzdeki baş döndürücü hıza ulaştığı 20. yüzyılı 1945’e değin ve 1945’ten sonra olmak üzere iki döneme ayırmak olanaklıdır. Hiroşima’ya ilk atom bombasının atıldığı 1945 yılı nükleer çağın başlangıcı, bir başka açıdan da bilgisayar çağının başlangıç yılı olarak kabul edilebilir. 1900-45 arasında dünya iki büyük savaş geçirmiş, 1945 sonrasında ise üçüncü bir dünya savaşının gölgesi altında yaşamıştır.
1900-45 döneminin başlıca teknolojik gelişmeleri şöyle özetlenebilir: Enerji alanında, elektrik enerjisi üretiminin dev boyutlara ulaşmasından başka önemli bir gelişme söz konusu değildir. 1913’te, petrolün işlenmesinde kraking yönteminin bulunması, plastikler, yapay kauçuk ve yapay elyaf üretimi açısından çok önemli bir adım oldu. 1911’de vitaminlerin belirlenmesi, 1928’de penisilinin keşfi ve 1943’te antibiyotik üretimine geçilmesi sağlık alanındaki önemli gelişmelerdir. 1895’te X ışınlarının bulunmasıyla başlayan bir dizi buluş (radyoaktiflik, yapay radyoaktiflik ve 1938’de çekirdek bölünmesi), nükleer çağın yolunu açtı. 1903’te ilk uçuşunu yapan uçak, sonraki yıllarda gaz türbiniyle donatılarak jet uçağına dönüşecek, 1960’larda sesüstü hızlara ulaşacaktı. Bu dönemde yer alan en önemli gelişmelerden biri de 1901’de radyonun, 1907’de elektronik lambanın(*) geliştirilmesidir. Böylece, modern teknolojinin en önemli bileşeni durumuna gelecek olan elektronik alanında ilk adımlar atılıyordu; bunu, radar ve televizyonun icadı ve geliştirilmesi izledi.
1947’de transistörün bulunması, elektroniğin her alanını büyük ölçüde etkiledi, ama bu etki en çok bilgisayarlarda gözlendi; sonraki yıllarda tümleşik devrenin geliştirilmesi, mikroişlemcileri sanayinin, bilimsel araştırmaların ve giderek günlük yaşamın ayrılmaz parçası durumuna getirdi. Otomasyon)*), robotlar(*) ve yapay zekâ(*), bu alandaki en önemli gelişmeler oldu. 1957’de “Sputnik l”le başlayan uzay çağı, 1961’de “Vostok l”le gerçekleştirilen ilk insanlı uzay uçuşu, 1966’da “Lunik l”le Ay’a yapılan ilk yumuşak iniş, 1969’da “Apollo lT’le ilk insanın Ay’a ayak basması gibi bir dizi başarıyla devam etti. Bu başarılar, gezegenlere yönelen insansız uçuşlarla ve 1981’de uzay mekiğinin geliştirilmesiyle sürdü. 20. yüzyıldaki en önemli (ve tartışmalı) gelişmelerden biri de genetik mühendisliğidir) *).
Bilim ve Teknoloji
Bilimsel ilkelere bağımlı olmasına karşın teknoloji ile bilim arasında yakın bir ilişki kurulması görece yeni bir olgudur. Eski toplumlarda bilim aristokrat yapıdaki filozofların elindeydi ve bütün bilgi alanlarını kapsar nitelikteydi. Oysa teknoloji, işçi, usta ve zanaatkârın işiydi. Bu durum, sınıf ayırımından ileri geldiği kadar, belki de daha çok, örneğin Aristoteles ya da Ptolemaios’un kuramsal bilimi ile bir değirmenci, kuyumcu, fıçı yapımcısı ya da sepicinin uğraşları ve teknolojik sorunları arasında hiçbir ilişkinin bulunmayışından kaynaklanıyordu. Bilim ile teknoloji ancak ortaçağda birbirine yakınlaşmaya başladı.
13. yüzyılın büyük filozof ve bilgini Roger Bacon barut yapımını ayrıntılarıyla betimledi. motorlu gemiler ve uçan makineler tasarladı. 16. yüzyılda Francis Bacon, deneysel bilimin savunculuğunu yaptı; bilim adamlarının usta ve zanaatkârların yöntemlerini incelemeleri, zanaatkârların ise bilimden yararlanmaları gerektiğini öne sürdü.
Teknolojinin bilim temeline oturtulması ancak 19. yüzyılda başlayan bir olgudur. Sanayide önemli bir yeri olan ilk büyük bilim adamı, organik kimyanın kurucusu olarak tanınan ve kimyasal gübreyi bulan Alman kimyacı Justus von Liebig’dir (1803- 73). 19. yüzyılın mucitlerinin hemen tümü, çalışmalarını bilim adamlarının bulgularına dayandırmışlardır. Elektrik ampulünün icadı Faraday ve Henry’nin çalışmalarına; telefon Helmholtz’a; radyo Maxwell ve Heinrich Rudolf Hertz’e dayanır. Edison örneğinde bir başka gelişme daha dikkati çeker: Bilim- teknoloji işbirliğinin kurumsallaşması. Elektrik ampulünde filaman olarak kullanabileceği bir teli bulabilmek için 14 ay süreyle binlerce malzemeyi tek tek deneyen Edison, bu çabalarını New Jersey’deki Menlo Park’ta kurduğu dünyanın ilk araştırma laboratuvarında gerçekleştirdi. Bu labora- tuvarın kuruluşu modern teknoloji araştırmalarının başlangıcını simgeler. Bundan sonraki gelişmelerde teknolojide bilimsel bilgiden yararlanıldığı, teknolojik süreçlere bilimsel ilkelerin uygulanmaya başladığı gözlenir. Böylece sistem mühendisliği)*) ve yöneylem araştırması(*) gibi disiplinler, benzetim(*) ve matematiksel modelleme gibi yöntemler ortaya çıkmıştır.
Teknoloji ve Toplum
Teknolojinin çeşitli uygarlıklarda tarih boyunca gösterdiği gelişmede toplumla ilişkiler açısından başhca üç özellik dikkati çekmektedir. Bunları toplumsal gereksinim, toplumun kaynakları ve toplumsal ortam başlıkları altında toplamak olanaklıdır. Teknolojik gelişmede toplumsal gereksinim temel itici güç olmuştur. Bu gereksinim, örneğin, daha keskin bir bıçağa, daha güçlü bir kaldırma aygıtına, kol gücüne daha az bağımlı bir makineye, yeni bulunmuş bir yakıttan daha verimli bir biçimde yararlanan bir motora ya da yeni bir enerji kaynağına yönelik olabilir. Daha iyi silahlara gereksinim biçiminde ortaya çıkan askeri istemler de bu bağlamda ele alınabilir. Modern batı toplumunda gereksinimlerin daha çok reklamlarla belirlenmekte olduğunu da eklemek gerekir.
Teknolojik ilerlemede toplumsal kaynakların (sermaye, gereç ve vasıflı işçi) büyük önemi vardır. Leonardo da Vinci’nin (1452- 1519) notlarında yer alan helikopter, denizaltı ve uçak tasarımlarının hiçbiri gerçekleştirilememişti; aynı olgu, örneğin, Charles Babbage’ın (1792-1871) ayrıntılı bilgisayar tasarımları için de geçerlidir. Bir teknolojik gelişimin gerçekleştirilebilmesi için uygun gereçlerin (metal, plastik, seramik, dokuma vb), uygun yöntem ve tekniklerin ve bunları uygulamaya yetenekli teknik becerinin bulunması gerekir.
Teknolojik ilerlemenin bir başka koşulu da toplumsal ortamın yenilikleri algılayıp benimsemeye açık olması, toplumdaki egemen güçlerin yeniliklere karşı olumlu tavır almasıdır. Bu olumlu tavır yalnızca bir alanda, örneğin yalnızca yeni silahlar ya da yalnızca yeni denizcilik yöntemleri geliştirilmesinde kendini gösterebilir ya da örneğin 18. yüzyılda İngiliz orta sınıfında görüldüğü gibi, genel olarak yeniliğe ve gelişmeye yönelik olumlu bir davranış biçiminde ortaya çıkabilir.
Teknolojik gelişme, günümüzde pek çok sorunu da beraberinde getirmiştir. Günümüz toplundan bu gelişmeler karşısında önemli kararlar almak durumundadır. Teknolojik gelişmeyi toplumsal amaçlarla uyumlu olacak biçimde denetleyip düzenlemenin gerekliliği ve teknolojinin günümüzde çok büyük bir hızla ilerlediği de göz önüne alındığında, toplumlara büyük bir sorumluluk yüklenmektedir.
Teknolojik gelişmenin ortaya çıkardığı temel sorunları dört ana başlıkta özetlemek olanaklıdır: Nükleer teknolojinin yol açtığı sorunlar, nüfus patlaması, öbür toplumsal sorunlar ve çevre sorunları. Nükleer teknolojinin denetimi sorunu, temel olarak siyasal bir sorundur. Bu sorunun temelinde, dünyanın, her biri bir devlet biçiminde örgütlenmiş olan çeşitli uluslara ayrılmış yapısı yatmaktadır.
Atom bombası, bilim adamının topluma karşı sorumluluğu konusunu ciddi bir biçimde gündeme getirmiştir. Teknolojinin yalnızca bir araç olduğu, yapıcı amaçlar için de, yıkıcı amaçlar için de kullanılabileceği genel olarak kabul gören bir görüştür. Buradaki temel sorun, bu kullanım biçimini toplumların hangi süreçlerle belirleyeceği sorunudur.
İnsanlık, nükleer yıkım tehlikesini atlatabilirse, çok yakın bir gelecekte büyük bir nüfus patlaması sorunuyla karşı karşıya gelecektir. Bu sorunun çözümünde, modern teknolojinin de yardımıyla, tutulabilecek iki yol vardır. Bunlardan birincisi doğum kontrolü yöntemlerinin geliştirilmesi ve uygulanmasıdır. Teknolojinin bu konuda sunduğu olanaklara, kimi ahlaki değerler ve tabular karşı çıkmaktadır. Dünya nüfusunda belirli bir dengenin sağlanabilmesi için bu çatışmanın bir biçimde çözülmesi gerekmektedir. Öte yandan en iyimser tahminler bile uygulanacak doğum kontrol programlarıyla nüfus artış hızında 20. yüzyılın sonunda ancak küçük bir azalma sağlanabileceğini öngörmektedir. Bu durumda dünya gıda üretiminin artırılması için çok yoğun çabaların harcanması gerekmektedir. Modern teknolojinin bu çabada çok büyük katkısı olacaktır.
Modern teknoloji toplumlarının karşılaştığı en önemli sorunlardan biri çevre sorunudur. İnsanoğlu yüzyıllardan beri çevreye zarar verici etkinlikler içindedir. Ama günümüzde, bir yandan nüfusun çok artmış olması, öbür yandan sanayileşmenin ulaştığı düzey, çevre sorununu dünya çapında bir bunalıma dönüştürmüştür. Bunalıma yol açan temel nedenin teknolojinin kendisi değil, insan tarafından kullanılış ve uygulanış biçimi olduğunu vurgulamakta yarar vardır. Tarihin bu noktasında insanlık yok olmaya ya da sağlıklı gelişmeye giden yollardan biri arasında bir seçim yapma durumundadır.