20. yüzyılın sonunda, tüm patentlerin sadece yüzde 10’u kadın mucitlere verildi. Son birkaç yüzyılın en ünlü buluşlarının bir listesini derlendiğinde, bu öğelerin yaratıcıları olarak az sayıda kadın ortaya çıkacaktır. Bu, kadınların yaratıcılıktan yoksun olduğu anlamına gelmiyor tabi ki. Sadece geçmişte kadınların fikirleri için patent alma konusunda birçok engelle karşı karşıya kaldıkları gerçeğini bilmek gerekmektedir. Amerikan kolonilerinde yaşayan Sybilla Masters davası bu durumun en güzel örenğidir. Yerli Amerikalı kadınları gözlemledikten sonra, mısırı un haline getirmenin yeni bir yolunu buldu. Buluşu için bir patent almak üzere İngiltere’ye gitti ancak o sırada yasalar, kadınların bir mülkiyet edinme ve hatta patent gibi bir fikri mülkiyet hakkına sahip olamayacağını söylüyordu. Yasada bir malın kadının babası veya kocasına ait olduğu yazıyordu. 1715’de Sybilla Masters’ın ürünü için bir patent aldı, ancak belgede kocasının adı Thomas yazıyordu.
Bu tür yanlış mülkiyet yasaları, birçok kadının yüzlerce yıl önce buluşları için patent almasını engelledi. Kadınların dahiyane bir fikri gerçek bir ürüne dönüştürmelerine yardımcı olacak teknik eğitim almaları da çok zordu. Birçok kadın fikrini gerçekleştirmek için erkeklerden yardım istediğinde önyargı ve alay ile karşılaştı. Bazı kadınlar, evlerinde hayatı kolaylaştıracak icatlar yapmasına rağmen, icatları ile dalga geçileceği, ciddiye alınmayacağı veya övgüye layık olmadığı korkusuyla açıklayamadılar.
Mary Kies kendi adıyla patent hakkı alan ilk Amerikalı kadındı. 1809’da, şapkalarda kullanılan hasır örme yöntemi geliştirdi. Şapka New England için ekonomik bir değer haline geldi. Üzerinde adı olan Patent belgesini alan Kies, diğer kadın mucitlere fikirleri için patent alma yolunu açtı. Bu makalede, kadınlar tarafından icat edilen şeyleri inceleyeceğiz.
Tabitha Babbitt – Daire Testere
18. yüzyılın sonlarında, 1736 yılında Shakers (Sallanan İnsanlar) olarak bilinen bir dini mezhep ortaya çıktı. Shakers mezhebine mensup olanlar, toplumsal yaşamda ve çalışma hayatında cinsiyetler arasında eşitlik olduğuna inanıyorlardı. Tabitha Babbitt Massachusetts’teki Shakers topluluğunda yaşadı ve dokumacı olarak çalıştı. 1810’da kardeşlerinin ağaç keserken katlanmak zorunda oldukları yükü hafifletmek için bir yol buldu. Adamlar, testereyi ileri geri çekerek ağaç kesiyorlardı. Testere her iki yönde de çekilmesine rağmen, yalnızca öne doğru çekildiğinde ağacı keser; dönüş vuruşu bir işe yaramaz. Babbitt’e göre enerji boşa harcanıyordu. Bu yüzden kesim atölyelerinde kullanılmak üzere dairesel testerenin bir prototipini hazırladı. Eğirme tekerleğine dairesel bir bıçak taktı, böylece testerenin her dönüş hareketi sonuç veriyordu. Shakers mezhep kuralları, dışarıya açılmayı uygun görmüyordu. Bu yüzden Babbitt, yaptığı dairesel testere icadı için patent başvurusunda bulunmadı.
Ruth Wakefield – Çikolata Parçacıklı Kurabiye
Hiç şüphe yok ki çok değerli yemek tarifleri, mutfaktaki kazara gelişen olaylar sonucu yeni bir buluşla ortaya çıktı. Ancak bu tariflerin en kalıcı ve en lezzetli örneklerinden biri Çikolatalı Kurabiye oldu.
Ruth Wakefield, kocasıyla birlikte Boston dışındaki eski bir pansiyon satın almadan önce diyetisyen ve yemek öğretmeni olarak çalışıyordu. Geleneksel olarak, pansiyonlar yorgun gezginlerin, hızlıca birşeyler yiyip atlarını dinlendirdikleri yerlerdi. Wakefield ve kocası, pansiyonun yanında bir restoran da çalıştırıyorlardı. 1930’da bir gün Wakefield, konukları için Butter Drop Do kurabiyesi pişiriyordu. Bu kurabiye, kakao ile pişiriliyordu. Wakefield kakonun bittiğini farkedince bir Nestle çikolatayı parçaladı. Çikolata parçalarını yoğurduğu hamurun içine kattı. Pişirdiğinde ortaya çikolata parçacıklı kurabiye çıkmıştı.
Nestle, bar çikolata satışının Bayan Wakefield’in Massachusetts’deki yerinde arttığını fark etti. Wakefield’in yerini ziyaret ederek gezginler arasında hızlı bir şekilde ünlü olan kurabiyelerle tanıştılar. Wakefield’in önerisiyle, ürettikleri çikolatalarının kolay kırılmasını sağlayacak çizgileri eklediler. Daha sonra 1939’da Nestle Nestle Toll House Real Semi-Sweet Chocolate Morsels adlı ürünü satmaya başladılar. Wakefield’in çikolatalı kurabiye tarifi paketin arkasına basıldı; karşılığında Ruth Wakefield, Nestle’den hayatı boyunca ücretsiz çikolata aldı.
Bette Nesmith Graham – Daksil (Liquid Paper)
Bette Nesmith Graham çok iyi bir yazıcı değildi. Lise terk olması bile, Texas Bank and Trust yönetim kurulu başkanının sekreteri olmasına engel olmadı. 1950’li yıllardı ve insanlar elektrikli daktilo ile yeni tanışmıştı. Sekreterler, yeni model daktilolarda kullanılan karbon şeridin hataları düzeltmeyi zorlaştırmasından küçük bile olsa yanlışlık yaptıkları sayfaların bir çoğunu yeniden yazmak zorunda kalıyorlardı.
Bir gün, Graham bankanın camından karşıda işçilerin bir tatil ilanının üstünü boyadığını gördü. Bir süre onları izledi. Aklına, yazdıkları hatalı kelimeleri beyaza boyayarak kapatmak geldi. Blender’ını kullanarak su bazlı tempera boyasını, şirkette kullanılan kağıtların rengi ile aynı tonu buluncaya kadar boya ile karıştırdı. Sonunda uygun rengi yakaladı. Güzel bir suluboya fırçası kullanarak kağıt üzerindeki hatalı yerleri hızla düzeltti. Kısa süre içinde, diğer sekreterler, Graham’ın mutfakta üretmeye devam ettiği ürün için sıraya girdiler. Graham, “Mistake Out” dediği şeyi yapmak ve diğerlerine dağıtmak için çok fazla zaman ayırdığı için işinden atıldı. İşsiz kaldıktan sonra, karışımını geliştirdi. Liquid Paper olarak ürününe yeni bir isim buldu ve 1958’de patent aldı. Günümüzde Daktilolar ofisteki bilgisayarlar ile yer değiştirdi. Fakat hala insanlar daksil yada sıvı kağıt kullanmaya devam ediyorlar.
Grace Murray Hopper – Derleyici ve COBOL Programlama Dili
Bilgisayarlardaki tarihsel ilerlemeler düşünüldüğünde akla ilk olarak, Charles Babbage, Alan Turing ve Bill Gates gibi insanları geliyor. Ancak bu isimlerin yanında bir kadın Tümamiral Grace Murray Hopper, bilgisayar endüstrisindeki rolünden dolayı övgüyü fazlasıyla hak ediyor. Tümamiral Hopper 1943’te orduya katıldı. Harvard Üniversitesi’nde çalıştı, burada Birleşik Devletler’deki ilk büyük ölçekli bilgisayar olan IBM’in Harvard Mark I bilgisayarı üzerinde çalıştı. Harvard Mark I bilgisayarını programlayan üç kişiden biriydi ve onu takip edenlerin yolunu aydınlatan bir el kitabı yazdı. 1950’lerde, Tümamiral Hopper İngilizce komutlarını bilgisayar koduna çeviren derleyiciyi icat etti. Bu aygıt, programcıların daha kolay ve daha az hatayla kod oluşturabilmesi anlamına geliyordu. Hopper’ın ikinci derleyicisi Flow-Matic, piyasada bulunan ilk bilgisayarlar olan UNIVAC I ve II’yi programlamak için kullanıldı. Tümamiral Hopper, ilk bilgisayar programlama dillerinden Common Business-Oriented Language (COBOL) ‘un gelişimini de denetledi. Hopper, çalışmaları için pek çok ödül aldı; bunlar arasında, isminin bir Amerikan savaş gemisine verilmesi de vardı.
Martha Coston – Renkli İşaret Fişeği
Martha Coston 1847’de eşi ölüp dul kaldığında sadece 21 yaşındaydı. Bakması gereken dört çocuğu vardı, ancak bunu nasıl yapacağına ilişkin hiç bir fikri yoktu. Ölen kocasının defterlerine bakarken, Gemilerin gece iletişim kurmak için kullanabileceği bir işaret sistemi için planlar buldu. Daha sonra Coston, sistemin test edilmesi için bir kaç yere başvurduysa da başarısız oldu.
Coston azimliydi. Sonraki 10 yıl boyunca kocasının tasarımını revize ederek renkli bir işaret sistemi için çalıştı. Bilim adamları ve askeri görevlilerle istişarelerde bulundu, ancak fişekleri daha parlak ve uzun süreli parlamalarını sağlamanın yollarını bulamadı. Bir gece çocuklarını bir havai fişek gösterisi izlemeye götürdü ve fişek sistemine bir miktar piroteknik uygulama fikri o zaman aklına geldi. İşaret fişeği sistemi nihayet çalıştı ve ABD Donanması haklarını ondan satın aldı. Coston’un renkli fişek sistemi İç Savaş sırasında yoğun şekilde kullanıldı.
Ne yazık ki fişek sistemi Coston’un ailesine bakabilmesi için iyi bir yol olmadı. Askeri belgelere göre Coston, İç Savaşı sırasında Deniz Kuvvetleri için maliyetini kendi cebinden karşıladığı 1.200.000 fişek üretti. 120 bin dolar borçlandı. Sadece 15 bin dolar ödeme alabildi. Coston, otobiyografisinde bir kadın olduğu için donanmanın ödeme yapmayı reddettiğini yazdı.
Margaret Knight – Kare Tabanlı Kağıt Torba (Kese Kağıdı)
Margaret Knight kağıt torbayı icat etmedi, ancak ilk kağıt torbaları eşyaları taşımak için o kadar da işe yaramıyordu. Daha çok zarf gibiydiler, bu yüzden bugünkü marketlerde kulanmanın imkânı yoktu. Knight, kağıt torbaların kare bir tabana sahip olması gerektiğini fark etti; ağırlık bu şekilde tabana yayıldığında, daha fazla şey taşınabilirdi.
1870’de kare şeklinde altlıkları kesip katlayıp kağıt torbaların altına yapıştıracak ahşaptan bir makine oluşturdu. Patent başvurusunda kullanılacak bir demir prototipi üzerinde çalışırken, tasarımının birkaç ay önce ahşap makinesini gören Charles Annan adlı bir adam tarafından çalındığını farketti. Annan’a karşı bir patent yasaklama davası açtı. Annan, bir kadının böylesine karmaşık bir makine geliştirebilmesinin imkansız olduğunu iddia etti. Knight aksini ispatlamak için notlarını ve eskizlerini kullandı ve 1871’de davayı kazanarak cihazı için patent aldı.
Knight’un ilk patenti bu değildi. Knight 12 yaşındayken, yaralanmaları engellemek için tehlike anında otomatik olarak endüstriyel makinelerin durmasını sağlayacak bir durdurma hareketi cihazı geliştirmişti. Hayatı boyunca Knight 20’den fazla icadı için patent aldı.
Josephine Cochrane – Bulaşık Makinesi
İlk bulaşık makinesinin hayatını çıplak elle bulaşık yıkamakla harcamış birisi tarafından icat edildiğini düşünebilirsiniz. Aslında, ilk bulaşık makinesini icat eden ve patentini alan Josephine Cochrane, elle bulaşık yıkamak için neredeyse hiç zaman harcamadı. Onun icat fikrinin arakasında akşam yemeğinden sonra hizmetkârlarının süslü yadigâr porselen çinilerinden birini kırması üzerine yaşadığı hayal kırıklığı vardı.
Cochrane eğlendirmeyi seven sosyal bir kişiydi, ancak kocası 1883’te öldükten sonra büyük bir borçla başbaşa kaldı. Çok sevdiği porselen çinilerini satmaktansa, düzgün yıkayacak bir makine yapmaya odaklandı. Makinası, tel raflı, tabaklara uygulanan güçlü su basıncına dayanıyordu. 1886’da bulaşık makinesi için bir patent aldı. Cochrane, makinayı yapmasını düşündüğü kadar zor olmadığını söyledi. Birçok evde makineyi çalıştırmak için gerekli olan sıcak su ısıtıcılarından yoktu. İlk müşteriler satın alma gücü olan bireysel kullanıcılar oldu. Cochrane, büyük oteller ve restoranlardan randevu istedi, bulaşık makinesinin birkaç düzine çalışanın yaptığı işi kolayca yapabildiğini anlatarak sattı. Bununla birlikte, daha çok sayıda kadın çalışma hayatına girdiğinde zamanla daha fazla hane halkı bulaşık makinesi satın aldı.
Mary Anderson – Cam Sileceği
20. yüzyılın başında Mary Anderson ilk kez New York’a gitti. O zamanlar, bugün turistlerin gördüklerinden çok daha farklı bir New York şehri vardı. Taksi korna çalmıyor, öğleden sonra trafikte binlerce araba yarışmıyordu. Arabalar henüz Amerikan rüyası haline gelmemişti. Anderson NewYork gezisini yaparken oldukça az sayıda araba gördü. Ancak Alabama’lı bu kadın her otomobil için standart haline gelen bir şey icat etmek için kararını çoktan vermişt.
Seyahatinde, Anderson karla kaplı olan şehirde tramvaya bindi. Yolda giderken bir araba sürücüsünün ön camındaki karı silmek için birkaç dakika bindiği tramvayı durdurması gerekti. O zamanlar, arabanın camından yağmur ve kar temizlemenin sürücülerin uğraşmak zorunda oldukları şeyler arasında olduğu düşünülüyordu. Eve döndüğünde, Anderson, aracın içindeki bir kola tutturulmuş bir mil üzerinde hareket eden bir silecek geliştirdi. Sürücünün camı temizlemesi gerektiğinde kolu çekiyor ve silecek camdan karı ve yağmur suyunu siliyordu. Anderson, 1903 yılında cihazıyla ilgili patenti aldı. İcadından ancak 10 yıl sonra bir araba sahibi olabildi.
Rachel Fuller Brown ve Elizabeth Lee Hazen – Nistatin
Rachel Fuller Brown ve Elizabeth Lee Hazen, uzak mesafe profesyonel iş ilişkisinin verimli sonuçlar doğurabileceğini kanıtladı. Hem Brown hem de Hazen, 1940’larda New York Eyalet Sağlık Dairesi için çalıştı. Ancak Hazen, New York City’de, Brown da Albany’da bulunuyordu. Aralarındaki kilometrelerce uzaklığa rağmen, Brown ve Hazen, mantar ile mücadelede başarılı olan ilk ilacın üzerinde işbirliği yaptılar.
New York’ta, Hazen toprak numunelerini test ederek içinde bulunan organizmaların herhangi birinin mantarlara tepki gösterip gösteremeyeceğini test etti. Aktivite olursa, Hazen, toprağın numunesini Brown’a gönderirdi. Brown, reaksiyona neden olan topraktaki maddeyi çıkarmak için çalışıyordu. Brown aktif maddeyi bulduktan sonra sonuçları Hazen’e mektupla geri gönderiyordu. Hazen bunu mantarlara karşı tekrar kontrol ediyordu. Organizma mantarları öldürdüyse toksisite açısından değerlendiriliyordu. Numunelerin çoğu insan kullanımı için çok zehirli olduğunu kanıtladı, ancak nihayet Brown ve Hazen, 1950’de etkili bir mantar öldürücü ilaç yapmayı başardı. New York State’den esinlenerek ilacı Nystatin olarak adlandırdılar. Çeşitli ticari isimler altında satılan ilaç, cilt, vajina ve bağırsak sistemini etkileyen mantar enfeksiyonlarını tedavi etmekte kullanılmaktadır. Ayrıca ilaç Hollanda karaağaç hastalığı bulaşan ağaçlarda ve küften etkilenen tablolarda da kullanılıyor.
Stephanie Kwolek – Kevlar (Çelik Yelek)
Stephanie Kwolek tıp fakültesine gitmek için yeterli parayı biriktirebilmek için 1946 yılında DuPont’ta göreve başladı. Amacı yeterli miktarda parayı biriktirdiğinde işi bırakmaktı. 18 yıl sonra 1964’te polimerleri ekstra güçlü sentetik liflere dönüştürmenin yollarını araştırırken hâlâ orada çalışıyordu.
Kwolek, çubuk benzeri hepsi bir yönde dizilmiş polimer moleküllerin üzerinde çalışıyordu. Kundaklı demetleri oluşturan moleküllere kıyasla, Kwolek, bu polimerlerin test edilebilecek bir çözüme dönüştürülmesi çok zor olsa da, üniform çizgilerin malzemeyi daha güçlü hale getireceğini düşünüyordu. Nihayet çubuk benzeri moleküller ile böyle bir çözüm hazırladı, ancak şimdiye kadar yapmış olduğu diğer tüm moleküler çözümlerden farklı görünüyordu. Bir sonraki adım, lifleri üretecek bir makine olan spinneret ile çalıştırmaktı. Spinneret operatörü, daha öncekilerden farklı olan bu liflerin makineyi bozacağını düşündüğü için Kwolek’ün makineyi kullanmasına izin vermedi.
Kwolek inat etti ve sonunda makineyi kullanarak, ince ince dokuyarak çelikten daha güçlü bir elyaf elde etti. Bu malzemeye Kevlar adı verildi. Kevlar kurşun geçirmez yelek yapmakta kullanılır, bu yüzden Kwolek tıp fakültesine gidemese de, icadı ile çok sayıda hayat kurtarmıştır. Kevlar ayrıca kayaklar, radyal lastikler, fren balataları, asma köprü kabloları, kasklar ve yürüyüş ve kamp güvenlik malzemelerinin üretimi için de kullanılmaktadır.